Depresyon, enerji kaybı, günlük aktivitelere ve yaşama karşı ilgide azalma, üzüntü, iştah ve kilo kaybı, konsantre olma güçlüğü, kendini eleştirme, ümitsizlik duyguları, bedensel şikayetler, insanlardan uzaklaşma, genel bir sinirlilik hali (irritabilite), karar vermede güçlük ve intihar düşünceleri (ya da girişimleri) gibi pek çok belirtiyle kendini gösterir. Depresif kişilerin pek çoğu aynı zamanda kendilerini kaygılı (endişeli) hissederler. Kaygıya, mide bulantısı veya baş dönmesi, bazen sıcak veya soğuk basmaları, görme bulanıklığı, kalp çarpıntısı ve terleme de eşlik edebilir.
Klinik depresyon hafif ve ağır arasında değişkenlik gösterir. Bazı kişiler, zaman zaman ortaya çıkan az miktardaki belirtiden şikayet ederken, bazıları sık, uzun süreli ve oldukça rahatsız edici çok sayıda belirtiden şikayet edebilirler.
Klinik depresyon normal bir üzüntü, acı ya da yas ile aynı değildir. Üzüntü, endişe, boşluk hissi, öfke gibi yaşantılar belirli seviyeye kadar normaldir. İnsan sevdiği birini kaybettiğinde üzülebilir, istemediği bir durumla karşı karşıya kaldığında öfkelenebilir. Klinik depresyonda bu tür yaşantıların uzun soluklu ve kişiye zarar verici etkileri olur. Aynı zamanda, depresyondaki kişi ümitsizlik, çaresizlik ve kendini eleştirmeyi uzun süre yaşayabilir.
Depresif hissetmekle depresyonda olmak aynı şey değildir. Hiç depresif hissetmedim diyen bir kişi, hiçbir şeye üzülmediğini, kırılmadığını söylemektedir ki bu insan açısından ne kadar normal olabilir?
Kimler depresyona girebilir?
Depresyon herkesin yaşayabileceği bir yaşantıdır. Anksiyete (kaygı) ile birlikte, ruhsal sorunlarımızın soğuk algınlığı gibidir depresyon. İstatistiklere göre, kadınların % 25’i ve erkeklerin % 12’si yaşamlarının herhangi bir döneminde depresyona girebilmektedir. Bir depresyon döneminden sonra yeni bir depresyon yaşama ihtimali de yüksektir.
Depresyondaki bu cinsiyet farklılığının sebebi kesin olarak bilinememektedir. Varsayılan nedenler arasında, kadınların duygularını daha açık ifade edebilmeleri, erkeklerinse depresyonlarını maskeledikleri yönündedir. Erkeklerin depresyonlarını, alkol ya da madde kullanma ve yoğun öfke yaşantıları ile maskeleyebilmektedirler. Kültürel açıdan yapılan bu açıklamaya göre, kadınlar için yetersizlik ve çaresizlik toplum tarafından normal yaşantılar olarak görülürken, erkekler için çok kabul edilebilir değildir.
Depresyonun nedenleri nelerdir?
Depresyon “tek nedenli” değil, “çok nedenli” bir sorundur. Yani, depresyonun oluşumuna pek çok faktör etki etmektedir. Bu nedenler arasında biyokimyasal faktörler, kişilerarası yaşantılar, davranış kalıpları ya da bilişsel yapılar yer alabilir. Yani hem doğuştan getirdiğimiz özellikler ve beynimizin kimyasal yapısı, hem diğer insanlarla kurduğumuz ilişki şekli, hem davranış kalıplarımız (yani günlük hayatı yaşama şeklimiz) hem de düşünce içeriğimiz depresyonun oluşumuna etki edebilir.
Davranış kalıpları ile depresyon arasında nasıl bir ilişki var?
Davranışçı psikoterapi açısından bakıldığında, depresyonun oluşumunda davranış kalıplarımız çok önemli bir işleve sahiptir. Şimdi depresyona yol açabilecek davranış kalıplarımıza kısaca bir göz atalım:
1- Ödüllerin kaybolması: Bilimsel araştırma sonuçlarına göre, bizim için ödüllendirici (doyum, mutluluk, keyif, huzur veren ve anlamlı) yaşantıların azalması depresyona yatkınlığımızı artırabiliyor. Dolayısıyla, işsiz kalma, sevdiğimiz birini kaybetme gibi yaşantılar bizim için depresif bir sürecin tetikleyicisi olabilir.
2- Ödüllendirici davranışın azalması: Bizim için ödül (iyi hissettiren) olan davranışların azalması da depresyon için önemli bir faktördür. Mesela bizim için keyif verici olan, arkadaş sohbetleri, gezme, eğlenme, spor, öğrenme gibi yaşantıların azlığı depresyon açısından önemli bir göstergedir. Burada çok net olmayan soru şudur: Ödüllendirici davranışların azalması mı depresyona yol açıyor, yoksa depresyon mu daha önce ödül gibi gelen davranışları ödül olmaktan çıkartıyor?
3- Kendini ödüllendirmenin azalması: Depresif kişiler, yaptıkları iyi şeyler için kendilerini övmezler ( ya da o duyguyu hissedemezler) ya da kendilerini iyi hissettirecek davranışlarda (kendilerine bir şey almak gibi) bulunmazlar. Çoğunlukla içsel bir değersizlik ve hak etmeme duygusu yaşarlar.
4- Sorun çözme becerilerinin eksikliği: Sorun hayatımızın kaçınılmaz bir modülüdür. Bazı psikoterapi yaklaşımlarına göre, depresyonun önemli bir sebebi, karşılaştığımız sorunları çözme becerilerimizin yeterli düzeyde olamamasıdır. Sorun çözme becerisi düşük insanlar, kendilerini ortaya koyma, ilişkileri başlatma ve sürdürme gibi konularda sorun yaşarlar. Bu da depresyonu tetikleyebilir.
5- Yeni durumlar ve yeni ihtiyaçlar: Yeni bir şehre taşınmak, yeni bir işe başlamak, yeni bir okula başlamak, ebeveyn olmak, boşanma gibi durumlar bizim için yeni ihtiyaçlar doğurmaktadır. Şayet sorun çözme becerilerimiz yeterli değilse, bu yeni durum ve ihtiyaçlar depresif bir tetikleyici olarak işlev görebilir.
6- Sürekli bir çaresizliğe maruz kalmak: Karşılaştığımız sorunların çözümsüz olduğuna dair inancımız bizi çaresizlik duygusuna götürür. Çaresizlik uzun süre yaşadığımız bir duygu olduğunda da depresyonu tetikleyebilir. Mesela doyum verici olmayan iş ya da duygusal bir ilişki bizi yoğun çaresizlik duygusuyla baş başa bırakabilir.
7- Sürekli cezalandırıcı bir ortamda olmak: Burada özel bir çaresizlik türü söz konusudur. İçinde bulunduğumuz durum ödüllendirici olmakla kalmayıp aynı zaman da bize reddedilme eleştirilme duygularını yoğun olarak yaşatabilir. Bu durum, partnerimiz tarafından sürekli eleştirildiğimiz bir ilişki ya da patronumuz tarafından sürekli yetersiz hissettirildiğimiz bir iş olabilir.
Yukarıda dile getirilen durumlar herkes için depresyona yol açmayabilirler. Ama depresyon yaşayan kişilerin hayatlarında önemli bir yere sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Düşünce kalıpları ile depresyon arasında nasıl bir ilişki var?
Bilişsel terapiye göre, bazı düşünce kalıpları (bilişler) depresyona yol açabilmektedir. Şimdi bu düşünce tarazlarından bazılarını görmeye çalışalım:
1- İşlevsiz otomatik düşünceler: Otomatik düşünceler, kendiliğinden zihnimize gelen, kolayca fark edilemeyen ama üzüntü, kaygı, mutsuzluk gibi duygu yaşantımıza etki eden çarpıtılmış algılardır. Mesela, “Ben aptalın biriyim (Etiketleme)”, “Kesin kaybedeceğim (Felaketleştirme)”, “Bu tam bir başarı değil, çünkü herkes onu yapıyor (Olumluyu yok sayma)”, “Benim için her şey ters gidiyor (Ya hep-ya hiç şeklinde düşünme)” otomatik düşüncelere örnek verilebilir.
2- Uyumsuz (maladaptif) varsayımlar: Bunlara “ara inançlar” da denir. Daha çok ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiği ile ilgili kabullerimizi gösterirler. Kişisel kurallarımız olarak da düşünebilirsiniz bunları. Mesela, “Herkesin onayını almalıyım.”, “Herkesi menün etmeliyim.”, “Her zaman en iyisi olmalıyım.”, “Yalnızlık, mutsuzluk demektir.”, “Birisi beni sevmiyorsa bu benim sevilmez olduğum anlamına gelir.”, “Kendimi kötü hissetmemeliyim.”, “Erkekler ağlamaz.” bu ara inançlar için örnek verilebilir. Ara inançların en önemli özelliği, bir önceki maddede yer alan otomatik düşüncelere şekil vermeleridir.
3- Olumsuz kendilik algısı: Depresyondaki kişiler kendilerini büyük oranda olumsuz bir pencereden görürler. Yetersizlikleri üzerinde aşırı dururken yeterliliklerini görmekte zorlanırlar. Mesela, “Ben sevilmez (sevgiyi hak etmeyen) biriyim.”, “Ben aptalım.”, “Ben çaresizim.”, “Ben kusurlu biriyim.” tarzı düşünceler, depresif kişilerin kendileriyle ilgili temel düşünce yapılarını gösterebilir.
Depresyon tedavisi İçin bilişsel-davranışçı terapi
Bilişsel-davranışçı terapi, depresyonun düzeltilmesi için kullanılan yapılandırılmış, pratik ve etkin bir müdahaledir. Bilişsel-davranışçı terapi, depresyonu, ona neden olan ve onu sürdüren düşünce ve davranış kalıplarını tanımlayarak ve bunları ele alarak düzeltir. İçinde bulunduğunuz anda yaşadığınız sorunlara ve içinde bulunduğunuz andaki düşünce ve davranış kalıplarınıza odaklanır.
Bilişsel-davranışçı terapide, psikoterapistiniz ve siz, birlikte, yaşadığınız sorunlar, davranış ve düşünce kalıplarınızı anlamaya çalışırsınız. Terapide, daha işlevsel düşünme ve davranma yolları üzerinde durursunuz.
Bilişsel-davranışçı terapide öncelikle belirtileri (sorunlar) ve şiddet derecelerini ortaya koyarsınız. Bunun için Beck Depresyon Envanteri gibi ölçekler kullanılabilir. Bununla birlikte, yalnızlığınızı gidermek, insan ilişkilerini başlatabilmek, kendinizi uygun bir şekilde ifade edebilmek gibi terapi hedeflerinizi oluşturursunuz. Bu terapi hedefleri doğrultusunda, psikoterapistinizle birlikte, bilişsel ve davranışçı boyutlarda çalışmalar yaparsınız.
Bilişsel-davranışçı terapi depresyonda ne kadar etkilidir?
Dünyadaki pek çok üniversitede yürütülen bilimsel araştırmalar, bilişsel-davranışçı terapinin, majör depresyon tedavisinde ilaç tedavisi kadar etkili olduğunu göstermiştir. Yirmi görüşme süren bilişsel-davranışçı terapi sonunda, hastaların % 75’inin belirtilerinde ciddi azalmalar görülmüştür. İlaçla birlikte yürütülen bilişsel-davranışçı terapi, etkisini artırabilmektedir. Bilişsel-davranışçı terapinin en önemli avantajı, tedavi sonrasında da kişilerin iyilik hallerini koruyabilmeleridir. Çünkü bilişsel-davranışçı terapide amaç sadece depresyonu ortadan kaldırmak değil, onun geri gelmesini de önlemektir.
Depresyon tedavisi için ilaçlar etkili midir?
Depresyon tedavisinde pek çok ilacın faydalı olduğu bilinmektedir. Ancak ilaçları sadece hekim kontrolünde kullanmak gerektiği için burada herhangi bir ilacın adını veremiyoruz. İlaç kullanımında en önemli nokta, ilaca bir hekimin karar vermesi, ilaç kullanımıyla ilgili tüm düşünce ve yaşantıların hasta tarafından hekimle paylaşılmasıdır. Hekim aynı zamanda ilaç dışında başka tedavi yolları da (elektroşok gibi) önerebilir hastaya.
Bir danışan olarak ne yapmalısınız?
Depresyonun bilişsel-davranışçı terapisi sizin çok aktif olanız gereken bir süreçtir. Terapinin başlarında görüşmeler haftada birden fazla olabilir. İlk etapta durumunuzu değerlendirmek için sizden bazı formları doldurmanız istenebilir. Bilişsel-davranışçı terapide ev ödevi denilen, seanslar arasında yapmanız gereken çalışmalar olur. Bu çalışmaları yapmak için göstereceğiniz çaba terapinizi pozitif etkileyecektir.
İlk etapta umutsuz hissetmeniz son derece doğaldır. Zaten umutsuzluk, depresyonun duygusal bileşenlerinden biridir. Ancak, çaba sarf ettiğinizde, mücadele ettiğinizde, dünyadaki pek çok insan gibi, bilişsel davranışçı terapi ile depresyonunuzun üstesinden geleceksiniz.